Ülkemizde yeterince iyi bilinmeyen, tanı koyulması zor ve meşakkatli hastalık; nam-ı diğer “taklitçi” Lyme!

Uzun süredir klinikte koyduğum Lyme tanısındaki ani artış ile beraber artık ülkemizde de ciddi bir problem haline gelen bu hastalık ile ilgili bir kılavuz hazırlama ihtiyacı duyuyorum.

Çünkü Lyme hastalığı ülkemizde çok istismar edilir hale geldi. Hastalığın gidişatını neredeyse olumlu açıdan hiç değiştirmeyen on binlerce liralık damardan vitamin tedavileri, bağırsak sağlığını mahveden gereksiz antibiyotikler ve kanıta dayalı tıpta hiçbir yeri olmayan doğal destekler.

İşte bu rehber Lyme hastalığı ile ilgili her şeyi açıklığa kavuşturacak. Bu yazıda Lyme hastalığı tanı testlerinden, belirtilerine ve Lyme hastalığın tedavi prokollerine kadar her konuya değineceğim.

Hazırsanız başlıyoruz!

Lyme hastalığı nedir?

Lyme hastalığı çoğunlukla kene ile geçtiği bilinen (pire, sinek gibi canlılardan da geçtiği ile ilgili az da olsa veri var) borrelia burgdorferi adlı bir bakterinin kişide oluşturduğu tabloya verilen isim.

Bu hastalığın ülkemizde çok bilinmemesinin sebebi borrelia burgdorferi bakterisinin sadece geyik kenesi (Ixodes scapularis) adlı canlı ısırığı ile geçtiğinin düşünülmesi ve ülkemizde bu tip kenenin sık görülmemesi (1).

Hatta konuyla ilgili bilimsel araştırmalar o kadar az ki Lyme hastalığının ülkemizdeki sıklığı bazı çalışmalarda %4-5 bazı çalışmalarda ise %15-20 gibi rakamlar ile ifade ediliyor. Yani tek bir fikir şuan için yok.

Lyme hastalığının evreleri

Lyme hastalığı tablosunda önemli birkaç ayrıntı var. Bu ayrıntılardan en önemlisi hastalığın birkaç farklı dönemde inceleniyor olması. Bu dönemler erken dönem lokal hastalık, erken dönem yaygın hastalık, geç dönem hastalık ve nedense ülkemizde çok kabul görmeyen hastalık sonrası lyme sendromu (2).

Hastalık sonrası Lyme sendromu ise tedaviye rağmen belirtilerin kalmaya devam ettiği dönemi ifade ediyor. Ne yazık ki bazı kronik ve antibiyotiğe dirençli vakalarda tam tedavi mümkün olmuyor.

Eğer Lyme hastalığı erken dönemde yakalanırsa tedavide başarı şansı çok yüksek. Yalnız hastalık geç döneme ilerlediyse ne yazık ki başarı şansımız azalıyor. İşte bu sebeple her zaman Lyme için tetkikte olmalı, hızlı ve doğru tanı koyabilmeliyiz.

'İşte Lyme hastalığını geçirdiği düşünülen geyik kenesi (Ixodes Scapularis)'

Lyme hastalığının belirtileri

Lyme hastalığının “taklitçi” lakabını gerçekten hak ettiğini söylemem gerek. Çünkü klinikte anlam veremediğimiz neredeyse birçok hususta kendisinin ve yan enfeksiyonların etkisi olabilir.

Peki tam olarak hangi durumlarda borrelia burgdorferi bakterisinin oluşturduğu Lyme hastalığından şüphelenmemiz gerekiyor. İşte belirtiler:

  • En önemli belirti erken evrede hastaların yaklaşık yarısında ortaya çıkan eritema migrans adlı bir iz. Bu çok tipik bir “nokta hedef – bull’s eye” görüntüsü verir (3).
  • Eklem ağrısı ve ileri vakalarda artirit adı verilen eklemin şişmesi, kızarması ile ortaya çıkan romatizmayla karışan bulgular (4),
  • Ateş,
  • Kronik yorgunluk (ciddi ve hayat kalitesini etkileyecek kadar),
  • Fibromiyalji (5),
  • Mental sorunlar (özellikle depresyon) ve kişilik değişikliği (6),
  • MS (aslında Lyme Multiple skleroz yani MS’e sebep olmaz, sadece MS hastalığını taklit eder),
  • Baş ağrısı,
  • Sinir hasarı (geçici felç, çeşitli bölgelerde hissizlik, ileri vakalarda geri döndürülemez şekilde felç) ve görme bozukluğu,
  • Kalp ritminde bozukluk (aritmi olarak isimlendiriliyor),
  • Lenf bezlerinde şişme,
  • Hormonal bozukluklar (özellikle hipofiz bezinin hastalıkları)

görülebilir. Dolayısıyla aslında yukarıdaki belirtilerden herhangi birini taşıyorsanız, hastalığınızın sebebi bulunamıyorsa mutlaka borrelia burgdorferi enfeksiyonunu yani Lyme hastalığını aklınızın bir köşesinde bulundurmalısınız.

Yukarıdaki görsel “eritema migrans” adı verilen lezyonun güzel bir örneği. Genelde Lyme hastalığının erken döneminde ortaya çıkıyor.

Lyme hastalığı tanısı ve testleri

Tamam, her şey harika. Hastalığın belirtilerini biliyoruz, o zaman hemen tanı koyup tedaviye geçelim. Neden bekliyoruz?

Üzgünüm, işte Lyme hastalığının çetrefilli yüzü ortaya çıkmaya başlıyor. Nedeni şu:

Biz klinikte Lyme gibi enfeksiyon hastalıklarını tanımak için serolojik testleri kullanıyoruz (7, 8).

Serolojik testler kabaca vücudunuzun ilgili bakteri, virüs veya parazite karşı oluşturduğu savunma hücreleri olan antikorları tespit etmeye dayanıyor.

Ama Lyme hastalığı bağışıklık sistemini çok etkili bir şekilde baskılıyor. Sonuçta vücut borrelia burgdorferi adlı bakteriye karşı yeteri kadar savunma hücresi üretemiyor. Bu sebeple Lyme hastalığında serolojik testler özellikle kronik dönemde yetersiz kalıyor.

Dolayısıyla aslında klinikte Lyme hastalığından şüphelenip rutin tetkikleri kullanmak çoğu zaman hastalığın gözden kaçmasına sebep olabilir.

Peki ne yapacağız?

Öncelikle borrelia burgdorferi İgG, İgM testlerini elisa yöntemi ile araştıracağız. Eğer pozitif çıkarsa, yanlış pozitifliği elemek için borrelia burgdorferi İgG ve İgM testlerini western blot yöntemiyle tekrarlatacağız.

Eğer ilk istediğimiz borrelia burgdorferi İgG, İgM (elisa) testi negatif ise yol ayrımı başlıyor. Çünkü boynumuzu büküp “Lyme hastalığı yok” diyebilir yada eğer inanıyorsak ileri tanı testlerini kullanmaya başlayabiliriz.

Elimizde birkaç farklı ileri tanı testi var.

Bunlardan en önemlisi Lyme için üretilen antikorların küçük parçalarının western blot yöntemi ile miktarının değerlendirilmesidir. Bu şekilde totalde yanıt olmasa bile hücre parçalarının bir bölümünün artması hastanın tanısı için önemli hale geliyor.

Yukarıda gördüğünüz testte hastanın p39 ve OspC adlı iki önemli antikor proteini artmış. Ama sadece iki protein artışı olduğu için ilgili vakada hastalık soru işareti olarak kalıyor.

Bir diğer tanıya yardım eden test ise CD8-CD57+ NK düzeyine bakmaktır. Bu değer bağışıklık sisteminin baskı altında olduğuna dair önemli bir veridir. Dolayısıyla hastalığın takibinde ve tanının anlam kazanmasında değerlidir. Eğer bu değer 60’ın altındaysa Lyme için önemli bir kriter yakalamış oluruz.

Ayrıca bu değerin düşük olması Lyme hastalığında görülen yan enfeksiyonların da tabloya katılmış olabileceğine dair bize önemli bir tüyo verir.

Unutmayın, CD8-CD57+ düzeyleri birçok durumda düşebilir. Bu sebeple tek başına bu değere güvenmemelisiniz.

Klinikte kullandığımız bir diğer tetkik yöntemi ise hücrelerin borrelia burgdorferi yapısına karşı oluşturduğu yanıtı ölçmektir. Değişik ticari isimler ile sunulan (elispot, LTT…) bu tetkik tipi de hastalığın tanısında ve takibinde önemli bir rol üstlenebilir.

Yukarıda Lyme hastalığında kullanılan “elispot” testini görüyorsunuz.

Ayrıca hastalık tanısında kullanılan doku üzerinden alınan örnekten PCR ile borrelia burgdorferi aranması, idrarda antijen testi gibi birçok yöntem olmasına rağmen bu yolların hem yanılma payı yüksek hem de çalışmalarda güvenilirliği düşük bulunmuştur.

Lyme hastalığı teşhisi bölümünü bitirirken şunu eklemek istiyorum. Lyme hastalığında laboratuvar kesinlikle tek yol gösterici olmamalı. Çünkü sorun teşhisteki zorluklar iken, tanı için hastanın durumu yerine bir kağıt parçasındaki sonuç ile hareket etmek “aşırı iyi niyet-saflık” olacaktır.

Lyme hastalığı tedavisi

Geldik Lyme hastalığının teşhisinden daha çetrefilli olan tedavi kısmına. Burada da borrelia burgdorferi önümüze çeşitli zorluklar çıkartıyor.

Bu problemlerden en önemlileri borrelia burgdorferi’nin hem dokuda hem de kan gibi sıvılarda bulunması ve bulunduğu noktada birkaç farklı formunun (L -spiroket- ve kist formu) olması.

Bu durum tek bir antibiyotiğin vücuttaki tüm borrelia burgdorferi bakterisine ulaşmasını engeller. Dolayısıyla tedavide ben birden fazla ve farklı etki mekanizmasına bağlı antibiyotik kullanıyorum.

Klinikte kullandığım antibiyotikleri de kabaca ikiye ayırıyorum. Ağız yoluyla kullanılan “hap” antibiyotikler ve damara/kas içine verilen antibiyotikler (9, 10).

Erken hastalık döneminde 21-28 günlük ağızdan alınan kombine antibiyotik tedavisi işe yararken, geç ve kronik hastalık döneminde çoğu zaman damardan antibiyotik verilmesi gerekir. Çünkü damardan verilen antibiyotikler karaciğere uğrayıp parçalanmaz/değişmez, kan üzerinde sürekli yüksek düzeyde kalır.

Bu yüksek kan antibiyotik düzeyi bizim için kronik vakalarda tedavinin başarıya ulaşması için çok önemlidir.

Erken lokalize/yaygın Lyme hastalığı tedavisinde daha çok doksisiklin kullanıyoruz. Çünkü doksisiklin etken maddesi Lyme hastalığı ile beraber oluşan yan enfeksiyonların tedavisinde de işe yarar. Ayrıca diğer seçenekler amoksisilin, sefuroksim aksetil’dir.

Geç dönem Lyme hastalığı tedavisinde ise daha çok kas içine benzatin G penisilin, damardan sefotaksim kullanılabilir.

Tedavide azitromisin, daptomisin, damar içinden penisilin gibi birçok farklı antibiyotik seçeneği bulunmakta. Bu bölümde tüm antibiyotik seçeneklerine değinmediğimi belirtmek isterim.

Ayrıca metronidazol Lyme hastalığındaki kist formu için oldukça etkilidir. Özellikle antibiyotik tedavisinde tek tip kullanılan ilaç kist formuna etki etmediği için tedavi başarıya ulaşmayabilir. Bu sebeple kesinlikle geç dönem vakalarda kist formu üzerine etkili bir antibiyotik sürece eklenmelidir.

Uzun süren bu antibiyotik tedavileri (6-12 haftaya kadar uzayabilir) bireylerde kolit, karaciğer enzimi yükseliği, böbrek fonksiyonlarında bozulma gibi sorunlar oluşturabilir.

Bu sebeple antibiyotik seçimi hekimin tedavideki en zorlu kararlarındandır. Bazı sebeplerle tedavinin ilerleyen kısımlarında değiştirilebilir.

Birçok kişi antibiyotik kullanım süresinin uzunluğundan korkmakta. Ama ne yazık ki, bir yaşam döngüsü yaklaşık 4 hafta olan borrelia burgdorferi kronik vakalarda temizlenmek için birkaç yaşam döngüsü geçirmesi gerekebilir.

İşte bu sebeple biz en az tedaviyi 4 hafta (28 gün) tutuyor, bazı vakalarda 12-18 haftaya kadar tedaviyi uzatabiliyoruz.

Lyme hastalığında die-off etkisi ve nörotoksin

Bakterilerde tek sorun tedavi değil. Çünkü tedavi ile beraber ortaya çıkan cansız bakteri artıkları kan içerisinde kontrolsüz şekilde dolaşıp vücutta inflamasyon yani aşırı bağışıklık sistemi yanıtı oluşturur.

Bu “The Jarisch–Herxheimer Reaction” yani die-off etkisi olarak isimlendirilir. Hastanın bedeninde bulunan bakteri yüküne bağlı olarak değişen bu reaksiyon bazı vakalarda aşırı boyutlara ulaşır ve yaşamı tehdit eder.

Ayrıca borrelia burgdorferi sinir sistemi için hasar oluşturan bir toksin oluşturur. Bu toksin özellikle tedavi sırasında daha fazla ortaya çıkar ve kişinin şikayetleri kötüleşir.

Bu nörotoksin kişinin nörolojik ve hormonal şikayetlerinin altında yatabilir. Çünkü toksin beyinde bulunan hipofiz bezindeki hormon almaçlarını meşgul edebilir ve hormonları bozabilir.

Hatta bu toksin görme merkezine ulaşarak kişilerde görme, duyma, dikkat sorunlarına sebep olabilir.

İşte hem die-off etkisi, hem de nörotoksinden korunmak için yapılacak şey basit. Tekrar emilimi engellemek.

Kafanız karıştı biliyorum, konu basitçe şu:

Toksinler ve bakteri artıkları kanınızdan karaciğer yardımı ile temizlenir. Ardından bu zararlı yapılar safra kesesine ve ardından bağırsaklara atılır.

Eğer bu zararlı maddelerin bağırsaklardan tekrar emilmesine izin verirseniz tekrar ve tekrar zehirlenirsiniz. Bu sebeple özel bağlayıcı ajanlar kullanıyoruz. Bu nörotoksin varlığına göre değişiyor. Bazen medikal kil, bazen aktif kömür, bazen ise coleselevam tercih ediyoruz.

'Lyme hastalığı için tedaviyi kaba kuvvet ile halletmeye çalışmak büyük bir hatadır!'

Lyme hastalığı ve yan enfeksiyonlar

Lyme hastalığında bireylerin tedavisini zorlaştıran bir diğer etken yan enfeksiyonlar. Bunlar genelde borrelia burgdorferi bakterisi ile beraber kişiye bulaşır.

Hastalık tedavisini zorlaştıran yan enfeksiyonlar aynı zamanda belirtilerin de tanınmaz ve karışık hale gelmesine sebep olur. En sık görülen yan enfeksiyonlar,

  • Piroplasmosis (Babesiosis),
  • Bartonella ve benzerleri,
  • Ehrlichia ve anaplasmosis,

olarak sıralanabilir. Bu yan enfeksiyonlar aynı zamanda tanı açısından da bizi zorlamakta. Çünkü çok görülmediği ve sağlıklı insanlarda kolay kolay enfeksiyon oluşturmadığı için net tanı testleri yok.

Lyme hastalığında beslenme ve doğal destekler

Lyme hastalığında tek güvendiğimiz şey antibiyotikler değil. Çünkü bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek demek tedaviyi tam olarak gerçekleştirme şansımızı arttırmak demek.

İşte ek önerilerim;

  • Çay, kahve, alkol ve sigara tüketmeyin.
  • Çok iyi uyuyun.
  • Aşırı spordan kaçının, sadece hafif tempo egzersizleri uygulayın.
  • Basit şeker almayın. Yüksek glisemik indeksli süt ürünleri ve meyveden uzak durun. Kompleks ve sebze kökenli karbonhidrat (pancar, turp, tatlı patates gibi nişastalı besinler) alın.
  • Alerjen olan ve inflamasyonu arttıran tahıl ve baklagilleri tüketmeyin.

Ayrıca şu supplementleri de hekiminizle beraber değerlendirin;

  • Antibiyotik tedavisi sırasında probiyotik,
  • D vitamini,
  • B kompleks (B12 ve B6 mutlaka olsun)
  • Alfa lipoik asit,
  • Magnezyum (tercihen malat, sitrat karışımı),
  • Reishi mantarı,
  • Laktoferrin,
  • Milk thistle (deve dikeni).

Borrelia burgdorferi ve yan enfeksiyonlar kronik hale geldiği zaman kendini korumak amacıyla üzerine bir “biyofilm” koruyucu tabakası çeker.

Bu tabakayı elimine etmek yada tabakayı geçip daha iyi bakteriye ulaşabilmek için,

  • Şeytan pençesi,
  • Monolaurin,
  • Myrrh yağı tercih edilebilir.

Lyme hastalığı için deneysel tedaviler

Lyme hastalığı özellikle yurtdışında deneysel olarak birçok tedaviye konu oluyor. Bazılarında umut verici gelişmeler görüyoruz. Bu gelişmeler ileride rutin olarak kullanılabileceği için sizinle paylaşmak istiyorum.

Ama unutmayın, tedavilerin hepsi deneysel! Dolayısıyla çok iyi fayda/zarar ilişkisi kurmak ve kişiye göre karar vermek gerekiyor.

  • Disülfiram tedavisi,
  • Hipertermi tedavisi,
  • Damar yolu ile immünoglobulin (İVİG),
  • Uzun süreli 6-12 aylık damar yolu ile kronik antibiyotik tedavisi,

Şuan denenen yöntemler arasında.

Lyme hastalığı: Sonuç

Can sıkıcı, karışık ve kronik olan bu hastalıkta tedavi belirti, teşhis ve tedavi silsilesini inceledik. Ama konuşulacak çok daha fazla şey var.

Dolayısıyla eğer Lyme hastalığından şüpheleniyorsanız burada yazanları kendi başınıza kesinlikle denemeyin. Mutlaka bir hekim ile hareket edin ve hastalığınızı takip edin.

Sürekli umutsuzluk içerisinde olabilirsiniz. Asla bunu kendinize yapmayın!

Çünkü siz tedavi için araştırmayı ve denemeyi bırakırsanız kazanan borrelia burgdorferi bakterisi olacak.