Sporun ve sporcunun önündeki en büyük tehditlerin başında doping gelmektedir. Doping kullanımı, spor ve sporcu ahlakı ile uyuşmadığı gibi kulüplerin ve ülkelerin sportif arenada prestij kayıplarına sebep olmaktadır. Sporcuları doping kullanmaya iten ana nedenler ise kendilerinden beklenen hedef ve başarıların yüksek olması, kazanma hırsı ve gelecek kaygısı olarak düşünülebilir. Bu tablo ise sporcularda haliyle baskı oluşturabilmektedir.

Dünya Anti- doping Merkezi (World anti- doping agency, WADA) sporda kullanılan yasaklı maddelerin listesini her dönem yenileyip gerekli uyarıları yapmaktadır. Buna rağmen performans artırıcı yasaklı madde kullanımının önüne geçilememektedir. Bir dönem yasaklı madde listesinde bulunabilen bir madde diğer dönemlerde listeden kaldırılabilmekte, veya listede olmayan maddeler listelere eklenebilmektedir. Hal böyle iken masumca alınabilen herhangi bir ilaç bireylerde doping kullanımı olarak nitelendirilebilirken bazı sporcular ise ‘bilmiyordum’, veya ‘şu uygulamayı yapmıştım, o yüzden sonuçlar böyle çıktı’ gibi kendilerini savunma ifadelerine veya eylemlerine başvurabilmektedirler.

Doping Nedir?

Doping terimi için farklı tanımlamalar yapılmaktadır, genel olarak sportif faaliyetlerde kullanılan doping maddeleri, sporcuların performansı doğal olmayan yollardan artıran ajan olarak tanımlanabilir. Bu maddeler kimyasal veya biyolojik maddeler olabilmektedir.

Doping maddeleri bazı kimyasal moleküller olabildiği gibi hormonlar gibi büyük moleküller de olabilmektedir. Ancak bu moleküller vücuda girdikten sonra vücut tarafından metabolize edilebilmekte ve oluşan yeni metabolitler kan, idrar veya tükürük gibi vücut sıvılarında kolaylıkla saptanabilmektedirler.

Kan dopingi nedir ?

Teknolojik gelişmeler, doping analiz metotlarının da gelişmesine olanak sağlamıştır, ancak yeni doping metotlarının da oluşmasını taban hazırlamıştır. Bunlardan biri kan dopingidir. Bu uygulamada bireyin kendisinden veya başkasından alınan kan daha sonra bireye tekrar intravenöz ( damar içi ) olarak geri verilmekte, böylece vücudun VO2 max ( taşınabilen maksimum oksijen hacmi )değerini ve/ veya eritrosit ( alyuvar- kırmızı kan hücresi ) sayısını artırabilmektedir. Ancak başka bireylerden bu metotlarla transfüzyon ( nakil ) yapıldığında çeşitli hastalık veya faktörlerin de bireye aktarılması söz konusudur. O yüzden son dönemlerde oldukça yeni ve popüler bir uygulama olan ‘kan dopingi’ ön plana çıkmıştır.

Gen dopingi nedir ?

Gen tedavisi, son dönemde çok sık adını duyduğumuz bir terapidir. İlk olarak 1990 yılında Ashanti DeSilva adlı bireyin immün sistemine ( bağışıklık sistemi ) bağlı bir tek- gen hastalığının tedavisinde başarılı olarak uygulanmıştır. O günden günümüze yaklaşık 2000’ e yakın deneme yapılmıştır. Ancak başarısı halen istenilen düzeyde olmadığı için bu tedavi günümüzde ancak belli hastalıklarda ve oldukça kapsamlı izinler alınarak uygulanabilmektedir.

‘Gen dopingi’, atletik performansı artırmak amacı ile hücre ve dokulara gen, gen fragmanları veya diğer moleküllerin aktarılmasına verilen genel terimdir. Özellikle kazanma ve başarılı olma hırsı, ulusal ve uluslararası arenada ki saygınlık, maddi çıktılar ve popülarite gibi nedenlerden dolayı sporcular ve hatta antrenörlerin gündeminde olan bir illegal uygulamadır.

Gen dopingi ilk gündeme geldiğinde genetik yapıyı bireylere aktarmada kullanılan en etkili yapılar virüsler idi. Virüsler konak seçmede uzman yapılardır. Genetik mühendisliği uygulamaları ile viral genler çıkarılıp yerlerine defektli ( hasarlı – bozulmuş ) veya organizma da olmayan gen aktarılır ve virüs o geni ilgili dokuya iletir. Veya hücrelere hücre kültürlerinde gen aktarımı yapılarak aktarılmış geni taşıyan hücreler bireylerde ilgili dokulara aktarılırlar. Ancak bu konuda ki en büyük sorun virüsler her zaman sadece istenilen adrese gitmeyebiliyor, farklı dokulara da aktarılan geni götürebiliyorlar. Buna en çarpıcı örnek, ilk gen tedavisi denemelerinde bazı hastalar da görülen lösemi durumlarıdır.

İlgili genler aktarıldıktan sonra dokularda kendilerine has olan molekülleri sentez ederek veya kendilerine has olan metabolizmaları düzenleyerek etkilerini gösterirler. Ancak bu konuda ki en büyük tehlike, zaten dengede gitmekte olan bir sisteme dışarıdan yapılabilecek bir müdahalenin getireceği ekstra yüktür. Ve bu gelen eksrta hücresel yükün organizmaya getirebileceği zarar yıllar içinde çok farklı ve istenmeyen boyutlara ulaşabilir.

Son yıllarda daha gündemde olan gen dopingi kavramı ise spor bilimcilerinin üzerinde düşündüğü bir konudur. Ancak bu performansı veya herhangi bir sportif faaliyeti artırıcı genleri sporculara aktarmak teknolojik olarak günümüzde teorikte olduğu kadar kolay olmamaktadır. Aynı zamanda sportif faaliyetlerde yapılabilecek olan gen dopinginin teşhisine yönelik uygulamalar hızla denenmekte, yakın zamanda da, belki de 2020 olimpiyatlarında, ilk kez gen dopingi taraması yapılabilecektir.

Bu tarz sporun ve ahlakın bağdaşmadığı uygulamalar yerine artık bireyleri genetik analizleri yapılabilmekte ve bireyleri genetik yapılarına göre sportif faaliyetlere yönlendirebilmekteyiz. Genetik testlerle bireylere ne tarz spor yapacakları ya da sportif faaliyette ne tip bir rol üstlenebileceklerini belirlemenin yanında, kişiye özgü antreman modelleri geliştirerek sporcuların başarılarını artırılabilmelerinin günümüzde artık mümkündür. Aynı zamanda genetik yapılarına göre oluşturulabilecek beslenme programları da bireylerin gelişimlerine etki ederek başarılarının artmasına destek olabilmektedir.

Bu uygulamalar sporda başarının yanında bireylere de doping kullanımı veya vücudun aşırı zorlanması ile meydana gelebilecek ani sporcu ölümleri gibi istenmeyen olaylarında önüne geçilmesine yardım edecektir. Sporcuların genetik profilleri uzmanlar tarafından değerlendirildikten sonra takım hocaları veya antrenörler ile paylaşılarak bireysel çalışma programları geliştirilebilir, bu da uzun vade de oldukça başarılı sporcuların yetiştirilmesine olanak sağlayabilecektir.

Dr. Korkut Ulucan